Hayatın garip kısmı da, tüm sınırlarınızı korumanıza rağmen bir an sadece birisine karşı tüm sınırlarınızı kaldırmanız olabilir. İleriyi hiç düşünmeden hayatımıza kabul ediyoruz. O an kapıldığınız güzellikler size hiçbir kötülüğü, üzüntüyü göstermiyor. Gülüşünü sevebildiğiniz o insanın, sizi bir gün çok saçma bir sebep ile üzebileceğini hiç düşünmezsiniz. Gözlerinizi kamaştıran insan, mutluluğunuzun tüm parlaklığını alıyor. Ne uğruna? Uğruna mantıklı bulabileceğiniz hiçbir şey olmamasına rağmen. Geçmişin aynısını tekrar yaşadığınızı o an hissediyorsunuz. Kendinizden bile çok sevdiğiniz o insan, size sevmemeyi de öğretiyor. Oysa ki kocaman bir çizgi çekilmişti geçmişte olan her şeye, ve inanç yitirilmişti. Uzun bir sürecin sonundan o çizgiyi geçebilen tek kişi, size yine geçmişe çizgi çektirir.

Her şeyin sıcağı sıcağına acı verdiğini düşünmek de o kadar yanlıştır ki. Kişiden kişiye değişir, kimisi için öyleyken kimisine göre her yeni gün başladığında, yaşadığı acı tazelenir ve sıcağı sıcağına durumuna gelir. Birisini sevmek hiç kolay değilken, hayatından çıkarmak daha da zor olur.

Doğaya bakıp da anlam bulduğunuz bir sürü şeyin artık sizin için bir anlam taşımadığı, hatta uzun bir süredir incelemediğinizi anlarsınız. Çünkü incelediğiniz, hayatınıza aldığınız kişinin varlığı ile yokluğunun arasında boğuşurken kendinizi, çevrenizi, insanlığın doğasını gözünüz bile görmez. Bildiğiniz ve gördüğünüz tek şey aklınızdakidir. Birine bir şey hissetmek de döngünün bir oyunu. Kapıldın mı, geri dönüşü olmuyor. İnansa da, inanmasa da. Mutluluk verdiğinizi düşündüğünüz o durumda aslında hiçbir mutluluk vermemişsiniz. Verdiğinizi sanmışsınız. Gerçekten güldüğünü düşünüp, aslında gerçekten gülmediğini öğrenirsiniz. Hayatta hiçbir şeyin yıkmadığı kadar yıkar bu sizi. Sevdiğiniz birine gerçekten mutlu edememek, yardımcı olamamış olmak, yanında olamamak…

“İçimde kaybolan papatyalardı gözlerin”

Dönüp baktığınızda her şeyin yanlış olduğuna inanırsınız. İmkansızlıkların içerisinde imkansızlık olarak görülen birçok şeyin, neden imkansız olduğunu düşünmek o kadar ağır bir durum ki. Destek olmak istediğiniz kişiye destek olamamak, onun yanı sıra size bu zamana kadar söylediği hiçbir şeyin doğru olup olmadığı bilmemek tamamen arafta kalmak. Yapmak istediğiniz şeylerin yanında kimseye yetemediğinizi de anlarsınız. Canınızdan can bile verseniz, sadece o gün onu görürler. Ertesi gün olduğunda siz yine yetersiz, hiçbir şeye yaramayan bir insan olarak gözlerinde olmaya devam edersiniz. İnsanoğlu bencilliğini bir kenara bırakabilseydi, kötülüğün varlığı bile olmayacaktı belki de. Sevmek, sevilmek, değer vermek, tüm duyguların dünyaya saçıldığı o gün olmasaydı insanoğlu çok daha farklı bir yerde olabilirdi. Ama olamadı.

“İnsanın ne olduğu konusunda yargıda bulunmak için en doğru ölçü, aslında hiç var olmaması gereken, ancak varlığının borcunu türlü türlü acılar ve ölümle ödeyen bir varlık olmasıdır.”

Kısacası bir gün geliyor, hayata karşı çevirdiğiniz yüzü yıkan kişi, hayatınıza karşı yüz çeviriyor.